Rana İslam Değirmenci :Bayramınız Bayram Olsun
Bayramınız Bayram Olsun
Her kaybedilen şey
değerlidir, bilirsiniz: Hastalanınca sağlığın değerini, ayrılınca aşkın ve
sevgilinin değerini anlarız. Ve hepsinin ardından “keşke” deriz; “pişmanım, bir
daha elimdekilerin değerini bileceğim, onlara ve kendime gereken özeni
göstereceğim”. Pişmanlıklarla dolu yaşantılarımız için “bir daha öyle
yapmayacağım” sözü vermek ve belki de yaptıklarımızdan ya da
yapamadıklarımızdan ders alıp bu verdiğimiz sözü tutmak kolaydır. Ya, hâlâ,
elimizde tuttuğumuzu sanıp da günden güne eriyen, yok olan değerlerimiz?..
Komşuluk, imece, hasta ziyareti, bayramlaşma, dostça iletişim gibi unutulan;
belki de kabuk değiştirerek yaşamaya çalışan; can çekişen; bizi biz yapan,
insan olduğumuzu bize hatırlatarak bizi mutlu eden güzelliklerimize ne oluyor
acaba?
Ramazan bayramına iki gün kala
kızlarımdan biri bana şöyle dedi:
“Bilirim ben seni anne. Her zaman çok uyur ve
geç kalkarsın ama bayram sabahı erken kalkıp, bize sabah sabah börek
açacaksın.”
Bu sözleri büyük
mutluluk, coşku ve özlemle söyledi. Bir öğretmen olarak her sabah saat altı
dolaylarında kalktığımı değil de, hafta sonları üç afacanın gürültüleri
arasında geç kalkabilme lüksünü yaşama mücadelemi gördüğü için sözünü
esirgemeyen kızıma ilk anda biraz içerlesem de, bir iki saniye sonra bana
müthiş tatlı gelen bir şeyi fark ettim. İçimi mutluluk ve huzur kapladı. Daha
şu yeni girdiğimiz Ocak ayında ikizi ile birlikte dokuz yaşına basacak olan kızım,
benim bayram sabahları erken kalkmamda birçok lezzet bulmuş ve bu tadın devamı
için beni tatlı tatlı uyarıyor.
Bak şu küçük afacana!
Öncelikle bayramın özelliğini ve bayramla birlikte aileme göstermeye gayret
ettiğim özeni fark etmiş. Ne mutlu ki bana, daha küçük de olsalar evlatlarıma
bunu sezdirebilmişim. İkincisi ve daha da önemlisi bayram sabahlarında aile ile
birlikte sıcak bir börek yemenin (ya da -ne bileyim- sıcak bir çorba içmenin)
önemini anlamış ve mutluluğuna ermiş bu küçük yürek.
Anneciğim, taa kızlarıma kadar erişen bu
mutluluk zinciri için sana teşekkür ediyorum. Hem senin ailen hem de babamın
ailesi doğdukları şehirlerde akraba içinde yaşlanırken; sadece babam, sen ve
iki kız kardeşimle benden kurulu hep gurbeti yaşamış ailemize, sayılı da olsa,
güzel gelenekler bıraktın diye... Her bayram sabahı erkenden kalkar, kendi
ellerinle çarşaf böreklerini açar, sıcak sıcak pişirir, babamın bayram
namazından dönmesine kadar bize böreği elletmezdin. Biz üç kardeş bu süre
içinde bayramlıklarımızı giyerdik. Babam namazdan döndü mü, böreği ilk o böler,
bizlere dağıtırdı. Babamın elini öptüğümüzde, annem de sıraya girer eşinin
elini öperek bayramlaşırdı. Babamız harçlık verirdi ama annemizin elinden öpmek
için daha bir sabırsızlanırdık, annemin. Çünkü, mutlaka her bayram kendi eliyle
diktiği ya da ördüğü ve bayram gününe kadar bize göstermediği bir şeyleri
bizlere hediye ederdi. Eve gelen çocuklara, hatta bazen evin kapısından sütünü
aldığımız sütçüye bile mendil, çorap ve benzeri şeyler dağıtırdı.
Hele bir keresinde hiç unutmuyorum:
Öğretmenliğe başladığım ilk sene baba evindeki ilk bayramımdı. Annem bana
elbise dikmiş, babam da bana bir ayakkabı almıştı.(Bu ayakkabının alınmasında
annemin mutlaka parmağı vardı.) O gün, o kadar karışık duygular içine girmiştim
ki, içimden dokuz yaşında bir kız çocuğu gibi sevinmiş ama dışımdan büyüdüğümü
ve para kazandığımı anlamadılar mı acaba düşüncesiyle “Neden bana ayakkabı
aldınız?” diye sesli sesli ağlamıştım. Bu anlattığım olayın arkasından uzun
yıllar geçti. Değil sekiz dokuz yaşındaki küçük bir kızın, yirmi iki yirmi üç
yaşındaki bir genç kızın bile, bayram deyince, neler hissettiğini çok iyi
biliyorum. Onun için her bayram kızlarıma, kız kardeşlerime, eve gelen küçük
misafirlere en azından bir mendil almaya, hazır yufkadan bile olsa bayram
sabahları sıcak börek pişirmeye, kızlarıma tuhaf gelse de “el öpülmesine”
vesile ve örnek olmaya, ramazan günlerinde salondaki yemek masasını sadece
misafir olan akşamlar değil, ailem için de donatmaya özen gösteriyorum.
Sıradan günlerde üşengeç ya da neme
lazımcı gibi görünsem de, özel günlerde mutlu etmek ve mutlu olmak için enerji
ile doluyorum. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra, keşke şu kocaman kızlar ve
şu dev gibi delikanlı (farkındayım; ikiz kızlarım gibi henüz dört yaşında olan
oğlum da hızla büyüyor) baba evinde olaydı da onlara neler yapardım, keşke o
günler geri gelse dememek, sevgiyi ertelememek için...
Geçen gün radyoda duyduğum bir sözle
yazımı bitirmek istiyorum:
”
Mutsuzluğu alışkanlık haline getirmiş insanlardan olmayın” diyordu.
Evet! Mutluluğu alışkanlık haline
getiren insanlar olmamız dileği ile...
İyi bayramlar… Bayram sevinciniz
yüreğinizden hiç eksilmesin…
Hiç yorum yok: