Rânâ İSLÂM DEĞİRMENCİ:MİLLETİN KIRAATİ


MİLLETİN KIRAATİ
-İnsanımızı ve Şehirlerimizi Okumak-
Ramazan Bayramının ikinci günü (16 Haziran 2018) çok sevdiğim ve yıllar yıllar geçse de içimde daima taze tuttuğum heyecanımla Anadolu seyyahlığıma bir şehir daha ekledim. “Ekledim” demek, biraz ukalaca, biraz bencilce hatta biraz nadanca olur. Zira, bana Anadolu Seyyahlığı ayrıcalığını yaşatan alnımın yazısını Yazan Rabbim. Bu payeyi yaşayabilmem için seyyahlığın, yazının, muhabbetin, insanın ve şehrin anlamını okuyan iki güzel sebebi (önce babam, sonra eşim) bana lutfeden de Mevlam. Yazısı alın yazısını ve insanı “okumak” olan bir şehir ve yürek yolcusu olarak bunu idrak etmekteyim. Ekledim, dememdeki maksat, yalnızca bir güzel finale erişin sevinci olsa gerek.
Kastamonu’ya gidene kadar bu şehir hakkında bildiğim iki şey vardı; ağzı (dil özellikleri) ve kapalı pidesi… Zaten, bu bilgisizlikle eşime “Şehirde ne var ki, onca yolu tepip de Kastamonu’ya gideceğiz?” deyiverdim bir çırpıda. Eşim de, tam da bir tarihçi edası ile bilgiç bilgiç ve müsterih, güldü geçti dediğime.
Ankara’dan sabah yola çıktık. Çankırı, Ilgaz derken… Hatta Ilgaz dağlarındaki Türkiye’nin en uzun (5.5–6 kilometreye yakın) tüneli, “15 Temmuz Şehitleri Ilgaz Tüneli” derken… Üstelik bu tünelle paralel “İstiklal Yolu”nu hayretle müşahade ederken…  Birden, Kastamonu’nun 2018 Türk Dünyası Başkenti seçildiğini de hatırladım. İşte o demlerde anladım ki, yine Anadolu’mun sırlı bir şehrine gidiyorum ve yine “yazımın bazı sayfalarını”, “Anadolu’mun şehirlerinin bütün satırlarını” okumakta (kıraatte) bir parça geç kalmışım -ya da bu kadar acımasız olmayım kendime-, geç kalmışım demeyim de, henüz bu sonsuz denizde okumaları bitirememişim.  Tarih 16 Haziran; güzergahtaki 15 Temmuz Geçidi ve İstiklal Yolu bana, çok yakında gerçekleşecek 24 Haziran seçimlerini de hatırda tutmamı ve bu idrakle şehirleri, seyahatimi (tüm şehir seyahatlerimde yaptığım gibi) “insanı”, “insanımızı” merkeze alan okumalarla devam ettirmemi de nasihat edince, Kastamonu seferi benim için daha da derin anlam ifade etti.
Şehre girdiğim anda çok şaşırdım! Hiçbir şey bulamayacağımı sandığım bir şehirde,  bir anda kayboldum. Kaybolmak ne kelime! Nerede olduğumu dahi karıştırmaya başladım, henüz ilk adımda. Bu şehir, bu şehir… Kuzey-Orta Karadeniz’de bir şehir mi idi; yoksa Kütahya mı, Kahramanmaraş mı, Amasya mı? Aklım karıştı, yüreğimin çarpıntısı artıverdi. Şehrin tam ortasında geldiğimde ise dizlerimin bağı kopmuştu artık. Hayır, yorgunluktan ya da yağmur yağmadan önce tüm şehirlere çöken o nemli ve ağır sıcaklıktan değil. Orta ölçekli bir şehirde, bu kadar konak, bu kadar camii, bu kadar türbe, bu kadar han, bu kadar hamam, bu kadar köprü, bu kadar kale nasıl bir arada olabilirdi? İşte o an, şehre günübirlik gelip de akşam gidecek olmak beni hüzünlendirdi. Tek tesellim dedim ya; bir iki camiyi, bir iki konağı, bir iki hanı, bir iki türbeyi gezip de diğerlerine vaktim yetmese de; ben kalan hamamları, hanları, türbeleri, köprüleri, bedestenleri, camileri Kütahya’da, Manisa’da, Kahramanmaraş’ta, Konya’da, Edirne’de gezmiştim, gezebilirdim… Şehrin orta yerindeki Nasrullah Camii meydanında ve Mir Liva Konağında gezerken zihnimden geçen tek şey: “Ah benim Anadolu insanım, Anadolu şehirlerim! Sizde olan bu ruh, bu çile, bu dua, bu ilm, bu sır, bu gönül; bu devleti, bu milleti ve bu ümmeti ebedî ayakta tutacak, hamdolsun”…İstiklal Yolu ve 15 Temmuz ve bu sırlı şehir (onlarca dualı, ikralı Anadolu Şehrim) bunun ispatı idi; milletin kaderi olacak seçimde de bu ruh büyük rol oynayacaktı; görüyordum / gördüm. Çünkü aslolan milletin kıraati (okuması), anlaması ve anlatmasıdır. Ve bu necip millet “okumayı” biliyordu…
Çabuk akşam oldu. Gün boyu, şehirde gezdiğimiz her yerden hissemize düşeni aldık. En azından ben aldım. Birçok türbe varken, zaman darlığından sadece en büyük türbe Pir Şabanı veli Hazretleri’nin türbesini gezip de orada, Hazretin rüyasında Peygamberimizin ona “Sılana dön ve görevini tamamla!” demesini okuyunca; bu şehrin bana verdiği sırrı yüreğime nakşetmek farz oldu. Eksik olmasın; oradaki yazıları eşimden rica ettim, fotoğraf karesine taşıdı benim için… Eşimin türbe içinde fotoğrafladığı yazı da şu, geçmeyelim:
“Âşıkların kâbesidir bu makam
Kim ki nâkıs gelde bunda olur tamam”
Kısa bir not düşelim; ben Türbenin dışında ve içinde okuduklarımdan “seyahatlerini tamamla ey hanım” öğüdünü çıkardım, kendimce. Daha dönüş yolunda derin derin düşüncelere daldım: Günümüzde yöneticilerimiz, ediplerimiz, kültür adamlarımız, âlimlerimiz şu Anadolu şehirlerini ve Anadolu insanını unutmamalı ve bu insanların mayasındaki ruhu iyi okumalıydı. Zira, bu ulvî ruh, şükür ki hâlâ şehirlerimize yaşıyor. Her biri okunmayı bekleyen yazı olan şehirler; bazı bazı bize küskün, bazı bazı biraz buruk ve hüzünlü, bazı bazı bize sitemli olsa da hâlâ vakur, dimdik, sabırlı ve kılavuz duruşları ile bizlere “Bizi iyi okuyun! Bu milletin, bu devletin şifası bizim adım adım her taşımızda, bizim nakış nakış her çizgimizde, bizim nefes nefes her kokumuzda, ıtırımızda, hatta çoğu zaman sırlandığımız şu mağrur ve yıkılmaz sükûtumuzda…” diyorlar.
Akşam eve geldiğimizde, yorgunduk belki ama huzur ve sevinç içindeydik. Ailece kelimelere dökmesek de hepimizde aynı güven vardı: “Allah’ın izni ile bu devlete, bu millete bir şey olmaz! Bugün bir şehirde daha, şehrin bize dediklerini satır satır okuduk.” diyordu, ufka emin bakışlarla bakan gözlerimiz.
Sonrasında, sanıyorum eve döndüğümüz o akşamın gecesinde, Anadolu şehirlerinden okuduğum/ dinlediğim ortak satırları/sesleri hemen yazıya döktüm. Yazı aynen şöyle:
“Efendim, Anadolu şehirlerini gezince hep aynı duygu ve düşüncelerle silkinir, yeniden hayat ve cesaret bulup huzur ve şükürle dolarım. (Anadolu’mdaki seyahat serüvenimin 69. Şehri Kastamonu’ya seyahatim 16 Haziran 2018 tarihinde olmuştur. Şükür.)
Vatanımın yedi bölgesindeki şehirler coğrafî özellikler, geçim kaynakları, iklim, kültür aktarmaları ve geçişleri ile mimari, sanat, folklorik özellikler yönünden birbirinden farklı ve zengin çeşitlilik gösterse de özünde "maya" aynıdır:
1. Allah'a ve Habibi’ne yürekten bağlılık ve muhabbet; bu muhabbette derinleşen o şehir ve beldelerdeki insanların içinden süzülen ya da o şehir ve beldelerin bağrına bastığı Ermişler, Evliyalar, Âlimler, Arifler, Çelebiler, Bacılar, Analar...
2. İnsana, bütün yaratılmışlara, kâinata ve hayata "Güzelin Güzel Eseri" olarak güzel bir bakışla gündelik hayattaki bütün adımlarda hakkaniyet, zarafet, incelik, muhabbet, hürmet ve samimi, yürekli alın teri.
3. Allah'ın rıza ve hoşnutluğu çerçevesinde insanların birbirine olan derin, saygı ve desteği. Üretirken hakkaniyetli iş bölümü, paylaşırken hakça aynı ekmeği bölüşme.
4. Barışta taşı sıksan suyu çıkarma; savaşta kadın, çocuk, yaşlı, er demeden vatan, bayrak, devlet, millet, ümmet savunmasında bir olarak savaşmaktaki cesaret...
5. Gündelik hayata zekice ve ârifane çözümler: Sanat, zanaat, kıraat, cemaat (birlikte olma, hareket etme), âhîlik, toprak, imece.
6. Şehirlerin (ve şehirlerdeki her bir insanın) -daha çok gönülden kaville- sessiz rıza ile mutabık oldukları usûl, üslûp, gelenek, âdet ve kaideler...
7. Sükûnet, sühûlet, sabır, tevekkül, dua...
Ve –tabii- daha da fazlası... Yani siz siz olun; Anadolu’yu, şehirlerini hele ki insanını pek de yabana atmayın! Çözümler insanımızda…”

Bu yazıdan bir hafta sonra ülkemde seçimler oldu. Bütün dünyanın dört gözle beklediği kritik seçimin sonucu konusunda ben pek de tedirginlik yaşamadım açıkçası. Zira; Anadolu şehirlerimizin ve Anadolu şehirleri ile ruh kardeşi olan, ufuk/tarih/ inanç birliği olan dünya coğrafyasındaki tüm şehirleri adım adım, samimi, objektif gezerek, bu şehirlere yürekten kulak vererek “insan”ı/mızı iyi ve sağlam tanıdıkça; olanları, olacakları doğru ve isabetli “okumak”, başka bir deyişle milletimizin ezelden basiretiyle gerçekleştirdiği “millet kıraatini”,  onların “kıraat usûlleri”ni öğrenerek, anlayarak okumak mümkün olacaktır. .
Mesleğinde otuz yılına gelmiş, yazı kulvarında kırk yıl dirsek çürütmüş, Anadolu’sunda ve Anadolu ruhu taşıyan dünya coğrafyasındaki “insan” şehirlerinde Anadolu ruhunun izlerini çözmeye çalışarak bir ömür iç ve dış yolculuklar yapmış bir insan olarak, tamamen siyaset dışı ama yürekli ve insanî bakışla, derim ki; bu ülkenin birlik ve beraberliğinin, bekâsının, gücünün, hikmetinin mayası ve sırrı Anadolu Şehirleridir. Bu şehirleri ve bu şehirlerin mert, yürekli, akıllı insanlarını okuyabilenler ancak, bu ülkedeki 24 Haziran gibi kritik, dönüm noktası olan seçimleri, bu seçimlerin anlattığını, dersini, öğüdünü anlarlar/anlamlandırabilirler. Anlayabilmek için; Türkiye sınırları içinde ve dışında ama Türkiye ile ilgili, insanım ile ilgili okunması gereken birçok insanî ve sosyolojik durum ve olay vardır. Yine derim ki; şehirleri, insanları, seçimleri anlamaktan; onları yakından tanıyıp da, onlarda birinci elden “ikra emri gereği” usûlünce yürek ve akıl okumaları yapmaktan korkmayın. Korkmayın ki, kazanan siz ve insanlık olsun!
Son söz; hayat kıraati (okumaları) yapabilmiş bu milletin şehir yazılarından ve insan okumalarından ders çıkarabilenler; şehirlerimizdeki millet kıraathanelerinin sırrına da vakıf olacaklardır bir gün, inanıyorum. Yeter ki, samimi ve derin şehirlerimizi samimiyetle okuyacak insanlar olalım ya da bu okumaları her an yapabilen samimi yüreklerin elinden tutalım, bu yürekleri dinleyelim.
Tüm şehirlerime ve şehirlerimizin yürekli, basiretli, okuyucu insanlarına selam ile… Hayırlı okumalar…

Rânâ İSLÂM DEĞİRMENCİ-KHA-
ANKARA

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.