Rânâ İSLÂM DEĞİRMENCİ : PROJELER BİRER HAYAL MİDİR
PROJELER BİRER HAYAL MİDİR
-Toplumda ve toplumun
prototipi “Okul Toplumu”nda Proje-
Hayal kurmak insanın ufkunu geliştirir. Bir
yazarın, bir liderin, bir bilim insanının ilk adımı “hayal etmek”tir. Yazar,
yazmaya başlamadan evvel, yazacağı metni, metinde yer vereceği fikirleri ve
kişileri, duyguları; metni yazdıktan sonra okuyucularının etkilenmelerini ve
nihayetinde kendisinin duyacağı hazzı hayal eder. Bir lider, toplumu harekete
geçiren söz ve fiillerini gerçekleştirmeden önce, belki tüm çocukluğu boyunca,
neler yapabileceğinin fotoğrafını defalarca görmüştür. İşte, tam karşısında
duran karede toplumu nasıl ileriye götürmüş; toplum ona nasıl da ihtiyaç
duymuş, inanmıştır. Mimar Sinan, çocukluğundan beri köyüne bir
köprü yapmayı hayal etmeseydi, o muazzam eserlerini gerçekleştirebilir
miydi? Julles Werne, “80 Günde Devr-i Âlem” kitabında bir
denizaltı hayal ettiğinde insanlar onunla alay etmişlerdi. Ama insanlık tarihi
için kısa sayılabilecek bir süre sonunda, denizaltı insanlığın emrine girdi.
Oturduğumuz yerde, gözlerimizi gökyüzüne dikerek,
biraz rehavet kokan pembe hayaller kurmuyorsak; hayallerimizi azmimiz ve
cesaretimizle destekliyor, kendimize güvenerek, tüm eleştirilere rağmen belli
bir plan dahilinde isteğimize odaklanıyorsak, hayallerimizin gerçekleşmemesi
için hiçbir neden yoktur. Böylelikle, “güçlü hayaller, karşı konulmaz
hakikatlere dönüşür.”
Hayatta, hiçbir dayanak noktası ya da bir şeyler
yapma çabası bulunmayanlarla karşılarındaki insanların hayallerinin gücünü
hesaplayamayanlar değil; hayallerinin peşinden ısrarla koşanlarla hayallerini
gerçekçi temeller üzerine bina edenler ve bunlarla birlikte, başkalarının
hayallerini küçümsemeyip ötekinin hayallerine de fırsat verenler hep
kazanmıştır.
”Gerçekçi hayaller
kurmak” birçok meziyetin bir
arada bulunmasını gerektirir: Yeteneğiniz, ilginiz, merakınız ya da birikiminiz
olan konularda hayallere sahip olabilirsiniz. İyiyi, güzeli, faydalıyı hayal
edebilmeniz için tüm insanları, insanlığa hizmeti sevmelisiniz. Böyle yapmazsanız
enerjinizi “yapıcı projelere” değil; “yıkıcı davranış
kalıpları” na harcamış, hayatı teğet geçmiş olursunuz. Unutmayın ki,
sadece istemek boş bir hayalden ibarettir. Bu boş hayalin içini doldurmak için,
bizi saran gerçekleri görmek; bu gerçekleri birer fırsata çevirerek kendimizi,
çevremizi ve insanlığı geliştirmek, insanları sevindirebilmek, onları mutlu
edecek faydalı işlere imza atmak ise kuvvetli ve gerçekçi hayaldir.
Demek ki, hayal etmek, sanılanın aksine, boş bir
fiil değildir. Hayalden gerçeğe giden çizgide; bir şeylerle donatıldığımızın
farkında olmak, donanımlarımızı sürekli geliştirmek şarttır. Bunun için,
kendimize sonsuz güvenle, başkaları ile birikimlerimizi paylaşma ya da
başkalarının donanımlarını paylaşabilme yürekliliğini gösterebilmek; bu uğurda
belli bir zaman, belli bir çaba harcamak; hayalden gerçeğe uzanan bu yol için
bir “yol haritası”, rota çizebilmek;
yani planlama yapabilmek gerekir.
Son dönemlerde, eğitimin gündemine “proje”,
“proje tabanlı eğitim”, “proje hazırlama”, “proje yarışmaları” gibi
kavramlar girdi. Ve bizler, her yeni şeye şüpheci yaklaştığımız gibi, bu
kavramlara da mesafeli yaklaştık. Veya tam tersine, “birileri söylüyorsa,
denemişse iyidir” mantığıyla sorgusuz sualsiz, özümseme ve anlama gereği
duymadan her yaştaki çocuğa proje yaptırmaya kalkıştık. Bazen, öyle ileri
gittik ki küçük bir çocuğa proje konusunu verirken; aslında o projeyi ancak
anne ve babasının bir araya gelip yapabileceğini bile bile proje yaptırma
sevdamızdan vazgeçmedik. İki yaklaşım da hatalıydı. Önce projenin özünü
öğrenmeliydik. Anlatanlara, tecrübelerini paylaşanlara, proje üretmek isteyen
her yaştaki insana eylemlerini gerçekleştirebilmeleri için cesaret ve fırsat
vermeliydik. Onları dinlemeli ve onları anlamaya çalışmalıydık. Sonra kendi
kararımızı verecektik. Belki de, tek başına karar veremeyeceğimizi
anlayacaktık. İnanın bu bir hayal değil; hatta o zaman, ilk projemizi
gerçekleştirecek ve projenin adını “uzlaşma ve anlaşma” koyacaktık.
Hep söylüyoruz: ”Hayat bir öğrenmedir ve
öğrenmenin sonu yoktur.” Eski öğrendiklerimiz ve eski
alışkanlıklarımız içinde vazgeçilmez güzellikler olabileceği gibi ayıklanması
gerekenler de vardır. Yine aynı şekilde, belki de daha önce denenmişin,
eskimişin halinden ders alınarak oluşturulan yenide de (yeni ortaya atılan
bilgilerde, gruba yenilikleriyle katılan yeni kişilerde de) güzellikler, insanı
daha donanımlı ve mutlu kılacak, ihtiyaçlarını karşılayacak çok değerli
bilgiler olabilir. Burada önemli olan, önyargısız ama eleştirel gözle eskiye ve
yeniye bakmak; eskiden ve yeniden ayrı ayrı veya beraber nasıl
yararlanabileceğimizin yolunu bulmaktır. Tabii ki tüm bu fiilleri ne zaman
hayata geçirebiliriz? Kendimiz ve insanlık için “Büyük Hayallere”
sahipsek… Bu hayaller için samimi, azimli, kararlı ve cesaretli isek…
Proje konusuna yaklaşımımız, bana göre, şöyle
olmalıdır: Önce aklımıza gelen soruları sıralamalıyız. Nedir proje? Bir yararı
var mıdır? Proje, insanın hayallerini süsleyen, tüm insanlığın yararını
düşünerek tasarlanmış, dışa vuramadığı isteklerinin gerçekleşmesi için bir
fırsat mıdır? Böylesine bir fırsatı öğrencilere ve öğrenmek ( gelişmek/
geliştirmek) isteyen herkese hangi yollarla sağlayacağız? Proje, öğrenme
etkinliğinin tamamı mı, yoksa sadece bir parçası mıdır? Son olarak; proje
sevimli bir hale hangi şartlarda gelir? Şöyle bir çırpıda aklıma gelenleri
sıralayıverdim. Bu konuda sizin de
aklınıza daha onlarca soru gelebilir. Zaten, biliyoruz ki, soru sormaya
başladıysak çözüm yollarını da bulmaya başlamışızdır.
Tüm soruların cevabını birer birer yazmanın anlamı
yok. Herkes, öncelikle de eğitimciler, bu soruları düşünecektir. Aslında, ne
zamandır kafa yormaktadırlar da… Ben, bunun yerine sizlere eğitimin en önemli
amaçlarından birini hatırlatmak istiyorum.
Bu önemli amaç: “İnsanın kendini
gerçekleştirmesine imkan vermek”tir. Kendini gerçekleştirmek… İnsan olarak
duygu, düşünce ve hayallerimizde saklı olanı dışa vurabilmemiz; kendimiz ve
çevremiz için anlamlı, faydalı kılmamız; insanlığa ve hayat(-ımız-)a kalıcı
bir iz bırakmamız demektir. Kendimiz için dileğimiz bu iken, bir eğitimci/ya da
eğitimli olarak görev ve sorumluluğumuz “her yaştan öğrenciye” kendilerini
gerçekleştirme fırsatı vermemizdir.
Görüyor musunuz? Hayal kurmak, kendini
gerçekleştirmek ve proje üçlüsü birbirlerinden pek de uzak değildir. Maharet,
bunları nasıl, ne zaman ve hangi amaçla bir araya getireceğimizdedir. İşte bir
soru daha: “Pekiyi, neden ısınamadık, bu proje denen şeye?”
Cevabı oldukça basit. Öncelikle projenin ne
olduğunda ya da ne olmadığında anlaşamadık. Bana kalırsa, “Bir insanın
hayal ettiği, insana yararlı herhangi bir şeyi hayata geçirebilmesi PROJE”dir. Bir öğretmen sınıftaki on öğrenciyi,
öğrenmeye katkısına inandığından, küme şeklinde oturtabiliyorsa; sınıfa bir
pano yerine üç pano yerleştirebiliyorsa; kitap okuma saatlerinde “Çocuklar,
okuduğunuz kitabın istediğiniz bir bölümünü sınıfta kostümle canlandırın.”
diyebiliyorsa; öğrenciler, istedikleri bir konuyu öğretmen ve arkadaşlarına
farklı materyaller ve farklı sunum yolları ile sunabiliyorlarsa; bunların her
biri, birer projedir.
En başa dönersek; ”Projeler birer hayal midir?” Bir
yönüyle evet, projeler kuvvetli birer hayaldir: Onlar, gerçeğe
dönüştürülebilmeleri için “destek bulduklarında” çevreyi şenlendiren birer
hayal gücüdür. Diğer yönüyle ise proje, boş bir hayaldir: Zorla ve amaçsızca
yaptırılıyorsa, projenin başına oturtulanlar yaptıklarına inanmıyorsa veya
projeyi gerçekleştirenler istekli iken projenin hayata geçirilmesini
engelleyenler de bir o kadar istekli oluyorsa “proje” yeni ve süslü bir terim
olmaktan öteye gidemeyecektir.
Eğitim; insanın kendini gerçekleştirmesini
hedeflemek gibi kuvvetli bir hayalin hayata geçirilmesine imkân veren planlı
bir proje olmalıdır. Burada sözünü
ettiğim şey, eğitim ve öğretim programına bağlı yıllık plan değil, öğretmen ve
öğrencinin ( ya da koordinatörün, gönüllü katılımcıların) birlikte
planladıkları eğitim ve öğretim senaryosudur. Öğreten ve öğrenenler
“okullara” ve “sınıflara” girdiklerinde attıkları her adımın, beyin fırtınası
sırasında sundukları her fikrin, yazdıkları her yazının büyük bir projenin
önemli birer adımı olduğuna inanmalıdırlar. Sadece, uygulayıcı
konumundaki öğreten ve öğrencilerin inanması yetmez; kurum içi ve dışındaki
uygulamaya yardımcı konumdakilerin de onlara ve projelerine inanmaları, destek
vermeleri gerekir. Destekleyiciler, projelerin kolektif çalışmayı gerektiren
“biz”lik ruhunun bir ürünü olması gerçeğini unutmamalıdır. Kurum çatısı
altındaki herkese eşit şartlarda proje üretme ve üretilen projeleri uygulama
fırsatı verilmelidir. Projeyi ve projeyi uygulayacakları önceden ve sessizce
belirlemek yerine, yeni projeleriyle gelen uygulayıcılara her aşamada fırsat
sunulmalıdır. Hatta, okulda (kurumda)
geçen her saniye, önceden planlanmış bir projenin safhaları olmalıdır. Ve
herkes projenin neresinde yer aldığını, tüm gerçekliğiyle bilmelidir. Projenin
büyüğü, küçüğü yoktur. İnanılanı, benimseneni, destek göreni, yarar getireni
vardır. Okullarımızı (kurumlarımızı) gerçekçi projeler aracılığı ile dinamik,
bilim üreten, sosyal, diyalog yeteneğine sahip, uzlaşmacı, empati sahibi,
toplumun her bireyini eğiten kurumlar haline getirebiliriz.
Projeler, birer hayal değildir; hayal ettiğimiz
eğitimli insan kalitesine ve dolayısıyla üst seviyelerde toplum barışına sahip
olabilmek için kafa kafaya vererek üzerinde düşünmemizi ve süratle harekete
geçmemizi gerektiren BİRER GERÇEKTİR. Yeter ki, hayal kuralım, ezberden
kurtulalım, risk almaktan korkmayalım, tüm insanları sevgi ve samimiyetle
kucaklayalım…
Not:
Bu yazı, 2006 yılında Türk Edebiyatı Eğitim-Öğretim programının değişmesinin
hemen ardından, katıldığım 2007
yılındaki MEB-TEV-Vodafon ortaklığında düzenlenen “Öğretmene Proje Yaptırma
Eğitimi Projesi” eğitiminden sonra, “okul toplum”unu yeniden tanımlama
çalışmalarım içinde, ilk defa Şubat 2008’de kaleme alınmıştır. “OKUL MODELİ”
projemi kaleme alıp okulumun “Sancaktar” adlı dergisinde yayınlamıştım ilk kez.
Sonraları defalarca farklı yerlerde yayınladım ya da okul içi ve dışında
yüzlerce insanla paylaştım. 2016 yılı itibarı ile Bakanlığımıza bağlı “Proje Okulları”mızın
bulunması eğitimimiz adına sevindiricidir. Temennimi tekrar ediyorum; inşallah,
okullarımızda( kurumlarımızda) geçen her saniye önceden planlanmış bir projenin
safhaları olur ve okullarımız hak ettikleri performans ve dinamiğe kavuşur.
Elbette ki, insanlık adına bütün
temenni ve hayallerimize “insan”ımızn kalitesi ile ulaşacağız. İnanıyorum.
Yazımı, biz eğitimcilere, öğrencilere,
velilere, kısacası “insanlara”, hayat yolunda emin adımlarla yürümek için taze
ve heyecanlı bir eğitim rüzgarı sağlayan Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya
SELÇUK Beyin de okumaları dileğimle…
Saygılarımla…
Rânâ İSLÂM DEĞİRMENCİ-KHA.
Hiç yorum yok: